Tarih Icinde Ankara

09.07.13 | yabgu

http//photoload.ru/data/a1/3a/0f/a13a0f3180e169b1bdbdeaa282819a6b.jpg


Tarih İçinde Ankara
Author: Abdülkerim Erdoğan,Gökçe Günel,Ali Kılcı
Publisher: Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı Yayınları
Publication date: 2009
Number of pages: 422
Format / Quality: PDF
Size: 49.33 Mb
Language: Turkish

Öèòàòà:
İnsanoğlu, tarih boyunca yer şekilleri, iklim, su, toprak, kaya, bitki örtüsü, ulaşım gibi etmenler etkisiyle yerleştikleri doğal coğrafyada, ilk yerleşmelerin kuruluşunda doğal çevresinin etkili olduğu gözlenmiştir. Coğrafya, doğal ortam ile insanlar arasındaki etkileşimini incelerken, tarihi coğrafya, insanların yerleştikleri coğrafyadaki yerleşmeleri sonucu ortaya çıkan uygarlıkların coğrafya ile ilişkisini ortaya çıkarmaktadır. Anadolu coğrafyasında bu ilişkiyi destekleyecek binlerce harabe, höyük, kale, düz ve yamaç yerleşimleri bulunmaktadır.

Ðàñêðûòü
Ankara çevresinde eski çağlara ait çok sayıda höyük ve düz yerleşim yeri bulunmaktadır. Eski çağlardan beri üst üste gelen kent kalıntılarının oluşturduğu, genellikle düzlük alanda kurulan höyükler yassı tepelerdir. Höyükleri oluşturan kerpiç, Anadolu’nun en önemli yapı gerecidir. Yıkılan her yapı katmanı zeminde yükselmekte, üzerine gelen yeni yerleşimle tepe yükselmektedir. Binlerce yılda yükselerek sivrilen tepe, bazen kullanılmaya devam edilmekte, bazen de yanına yeni yerleşim yerleri kurulmaktadır. Bu yüzden Ankara’daki köylerin pek çoğu ya bir höyük üzerinde veya dibinde yer almaktadır.

Bunların dışında, Ankara ve çevresinde tümülüs denilen bir kral veya hanedan üyelerinden birine ait mezarlar bulunmaktadır. Antik türbe olarak niteleyebileceğimiz tümülüsler (mezarlar), taş veya ağaçtan yapılıp, içine kendi adetlerine göre ölünün yerleştirilmesinden sonra üzerinin toprak yığılarak kapatılmasıyla oluşur. Tümülüslerin höyüklerden farkı, bir yapı gibi bir defada yapılmasıdır.

Ankara kentinin kimler tarafından, ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, kentin birçok ilkçağ kenti gibi iskan edilmesinin birkaç nedeni bulunmaktadır. Ankara, Orta Anadolu’nun kuzeybatısında, Sakarya nehrini besleyen Ankara (Engürü) Çayı’nın geçtiği ovanın doğu kenarında kurulmuştur. Çubuk Ovası, kenti çevreleyen verimli bir tarım alanıdır. Ankara Kalesi ve eteklerinin sarp yamaçlı olması, tarihte bölgeyi düşman saldırılarına karşı korunaklı kılmaktaydı. Bentderesi’nin dar vadisi, Ankara Kalesi’nin bulunduğu eski lav tepesini, yaylanın ovaya hakim dik kenarından ayırdığından, askeri önemi olan bir mevki oluşturmuştur.

Hitit döneminde Ankara Kalesi’nin bir askeri garnizon olduğu sanılmaktadır.

Ankara Kalesi, Galatların müstahkem mevkilerinden birisi olmuştur. Roma döneminde kent, ovaya doğru gelişirken, tepe akropol olarak yerini korumuştur. Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kalenin hisarı burada yükselmiştir. Öte yandan Ankara kenti, eski çağlardan beri ana ulaşım yolları üzerinde bulunmaktaydı. Ayrıca yakın çevresinde zengin su kaynakları bulunmaktadır. Tüm bu coğrafi etmenler, Ankara’nın tarihsel konumu üzerinde etkili olmuştur.

Anadolu, insanlık tarihi boyunca sürekli yaşanan bir toprak olması sebebiyle her yerinde pek çok şehir ve yerleşim yeri kurulmuştur. Türkler Anadolu’ya gelince kendilerine yeni şehirler kurmak yerine, genellikle tarihi şehirleri fethederek yerleşmişlerdir. Ele geçirdikleri şehirleri talan ve tahrip etmek yerine, önce mevcut yapıları kullanıp, daha sonra kendi geleneklerine göre binalar yaparak, buradaki yerli halkla anlaşarak onlarla birlikte yaşamayı seçmişlerdir. Böylece bu akılcı ve hoşgörülü anlayış ve hayat tarzı ile atalarımız, Anadolu’yu kesintisiz bir medeniyet ülkesi olarak insanlığa armağan etmişlerdir. Ankara, ilk çağlardan günümüze kadar kesintisiz yaşanmış bir tarihi kent olarak dünya başkentleri arasında farklı bir yere sahiptir.

Tarihte Ankara adı: Ankara kenti, tarih boyunca “Ancora”, “Ancyra”, “Angora”, “Angur”, “Ankira”, “Ankura”, “Ankuria”, “Ankyra”, “Ankagra”, “Engüriye”, “Antoni-nania”, “Engürü”, “Angare”, “Sebaste Tektosagon”, “Metropolis”, “Neokoros”, “Lamprotate”, “Beldet-i Selasil” adlarıyla anılmıştır. Bu adların kökenleri ve anlamları hakkında farklı bulgu ve yorumlar vardır. E. Cavaignac ve Emil Forrer gibi bazı batılı araştırmacılar, Ankara’nın Hitit kenti Ankuva veya Ankuruva kenti olduğu üzerinde durmuş, ancak daha sonra, eski metinlerde geçen bu adların Ankara ile ilgisi bulunmadığı anlaşılmıştır.

Bazı efsanelere göre Ankara, Frig Kralı Gordios’un oğlu Midas’ın bir gemi çapası (anker) bulduğu yerdir. Kentin Helen dilinde “Ankyra” olan adı, “gemi çapası” anlamına gelmektedir.1 Latincede “Ankira”(Ancyra) kullanılmaktadır. Yunanlı yazar Pausanias, M.S. 2. yüzyılda gemi çapasının Jüpiter Tapınağı’nda bulunduğunu yazmaktadır. Arrianos, Büyük İskender’in doğu seferini anlattığı Anabasis adlı eserinde, Hellen dilinde Çapa anlamına gelen Ankyra’ya geldiklerini anlatmaktadır.

Stephanos Bizantinos ise “Ankara, Galatya’nın şehridir” demektedir. Bizanslı yazar Etienne, Karyalı tarihçi Apollonius’tan aldığı bilgiye dayanarak, Mısır Kralı Ptolemaios’u yenen Pontus Kralı Mithridates’in yardımcıları Galatların bir boyu olan Tektosaglar, Anadolu’ya geldikten sonra Mısırlılarla yaptıkları savaşlarda, Mısır donanmasından ele geçirdikleri gemi çapasını buraya getirdiklerini, kentin adının buradan geldiğini söylemektedir.4 Kenti daha sonra ele geçiren Romalılar buraya “Tektosagların kenti” anlamında “Sebaste Tektosagon”, ayrıca “Lamprotate” “Metropolis”, “Neokoros” adlarını vermişlerdir. İmparator Caracalla kente “An-toninania”, Bizanslılar “Ankyra” veya “Ankagra” adlarını vermiştir.

Roma İmparatorluğu döneminde de kentin simgesinin gemi çapası olduğu bilinmekte, Ankara’da darbedilen Roma sikkelerinin bir yüzünde çapanın bulunduğu görülmektedir. 13. yüzyılda Yakut ve İbnelasir’de kentin adı “Ankira”, “Engüriye”, “Anguriya” olarak geçmektedir.

İlhanlılar döneminde “Engüriye” adını alan kentin adının Farsça “engür”ün (üzüm), Frig dilinde kullanılan “Ankas”ın “kıvrıntı”, Yunancada “Ankos”un “kayalık vadi, dar boğaz”, Latincede “Ancus”un “çengel”, “Anguri”nin “hıyar”, “Ankur”un “arızalı” anlamlarına geldiği bilinmektedir. Araplar ise kenti “Beldet-i Selasil” (zincirli şehir), “Amudiye”, “Kalâ-i Salasil”, “Zat-al Salasil” gibi adlarla anmışlardır. Öte yandan Evliya Çelebi, “Seyahatname”sinde “Engürü” ve “Angora”, Katip Çelebi’nin “Cihannüma” adlı yapıtında “Ankara” ve “Engürü” adları geçmektedir.

Evliya Çelebi’ye göre Ankara’nın İsimleri: Üzümü çok bol olduğundan Acem diyarında bu kaleye Engüriyye derler. Rum kayseri zamanında yedi sene her gün kırkar bin ırgat ameleler işleyip beher gün kırkar bin adama kırkar ceviz ve birer ekmek parçası ile işletip Ankariyye yani zorlama, yani ucuz işçilik ile tamamlandığı için Ankariyye Kalesi derler. Kırkar ceviz ve birer ekmek parçası verip o hesap ile inşâ olunduğu için Kayseriyye ve Engürü hesabıyla yapılmıştır, diye insanlar arasında meşhurdur.

Arap tarihlerinde kat kat birbirine girişmiş olduğundan “Mutabbak Kalesi” derler. Kayser Harkil, Hazret-i Risâlet-penâh dünyaya geldiği sene bu kaleyi fırdolayı yedi kat demir zincirler ile kuşattığından, Târîh-i Tuhfe’de Selâsil (zincirler) Kalesi diye yazmıştır. Moğol dilinde ‘Enağra Kalesi’ derler. Ama Nemçe dilinde Osmanoğlu bu kaleye mâlik olduğundan ‘Engüriyeopol’ ve ‘Kostantinopol’ derler. Tatar dilinde ‘Kirmen Angar’ derler. Türkler de Engürti, Ankırı, İnkırı, Aydınkırı, Unkuru, Enguru derler. Daha nice çeşit isimle söylenir bir kaledir. Ama Padişah Defterhanesinde ismi Ankara’dır.
Óâàæàåìûé ïîëüçîâàòåëü, âàì íåîáõîäèìî çàðåãèñòðèðîâàòüñÿ, ÷òîáû ïîñìîòðåòü ñêðûòûé òåêñò!
Óâàæàåìûé ïîëüçîâàòåëü, âàì íåîáõîäèìî çàðåãèñòðèðîâàòüñÿ, ÷òîáû ïîñìîòðåòü ñêðûòûé òåêñò!
Óâàæàåìûé ïîëüçîâàòåëü, âàì íåîáõîäèìî çàðåãèñòðèðîâàòüñÿ, ÷òîáû ïîñìîòðåòü ñêðûòûé òåêñò!
Óâàæàåìûé ïîëüçîâàòåëü, âàì íåîáõîäèìî çàðåãèñòðèðîâàòüñÿ, ÷òîáû ïîñìîòðåòü ñêðûòûé òåêñò!

Ïîäåëèòåñü çàïèñüþ â ñîöñåòÿõ ñ ïîìîùüþ êíîïîê:

Ïðîñìîòðîâ: 2111
Ðåéòèíã:
  • 0